“Çünkü önünde sonunda, nereye giderseniz gidin, kendinizi götürüyorsunuz. Ben kendimi hep böyle duydum.”

24 - 09 - 2024

Geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz Türk Edebiyatı tarihinde “1950 Kuşağı” olarak anılan kuşağın önemli bir parçası olan sevgili Ferit Edgü anısına bu yazıyı kaleme alarak kendisini anmak istedim. Edgü’nün “Dönüş” başlıklı öyküsünden verilen pasaj ile metne dair bazı açılımlarda bulunmakla beraber sanatçının kendisine dair bazı noktalara da değinmiş olacağım.

“Bir dalga… caddeyi silip süpürüyordu, caddenin kıyısındaki büyük ama yıkıldı yıkılacak yapıların, o bizlere babalarımızdan kalan, onlara da babalarından kalan yapıların temellerine, mağazaların camlarına, kalın kırılmaz diye yutturulan camlarına, ışıklar içindeki camlarına, gerilerinde güzel giyimli mankenlerin, oyuncakların, giysilerin, otomobillerin, buzdolaplarının, kutu kutu ilaçların, kumbaraların olduğu camlara…” (Edgü, 1962: 77) Varoluşçuluğun etkili olduğu edebi anlatılarda mekânlar çoğunlukla bireysel alanlardan ziyade kamusal alanlardır. Alıntılanan pasajda yer alan dalga metaforu da zihinde kentlerdeki büyük caddeleri, insanların bir arada yürüdüğü ama aynı zamanda karşılaşmalarının bir yabancılaşma duygusuna da sebep olduğuna işaret etmektedir. Modern kentler ile dünya tarihinin hiçbir yerinde olmadığı kadar sosyalleşmeye başladık ama hiç olmadığı kadar da yalnızlık duygusunu tecrübe etmeye başladık. Bu pasajda da cadde sıradan mekânsal bir tasarım gibi görünse de aslında varoluşsal anlamda bir derinliğe sahiptir. Babadan kalma ve babalarına da babalarından kalma yapılar yıkıldı yıkılacak durumdadır. Yapıların bir sürekliliğe işaret ettiğini söyleyecek olursak hemen ardından bu sürekliliğin, aktarımın, kuşaktan kuşağa geçişin modern kentin caddesinde yerle bir olacağını söylemek gerekir. Geçmişe ve geleceğe dair süreklilik anlatısının yıkıldığı yer caddedir. Caddenin yıkılışı ile geleneksel yapının yıkılışı ifade edilmektedir çünkü gelenek sürekliliği, ebediliği ve anlam aktarımını ifade etmektedir. Halbuki varoluşçular böyle bir süreklilik olmadığını ifade ederler nitekim insanın doğuştan gelen bir özü yoktur, yeryüzüne geldiği anda tek başınadır, fırlatılmıştır. Özü yoksa bu geçmiş ile doğrudan bir bağlantısı yoktur. Yeryüzünde kendi seçimleri ile hareket eder, kendini özgür edimleri ile var edecektir. Verilen pasajda yer alan mekânların yıkıldı yıkılacak olmaları da bireyin tecrübelerini yaşaması ile eş zamanlı olarak dünya ile bağlantının kopması ve yabancılaşmasının temsili niteliğindedir. Dalga dalga insanların yaşadığı büyük bir caddede bu hiçlik ve yabancılaşma duygusu tecrübe edilmiş oluyor. Ferit Edgü, Paris yıllarını anlattığı bir söyleşisinde kendine dair şu ifadeleri kullanıyor: “Çünkü önünde sonunda, nereye giderseniz gidin, kendinizi götürüyorsunuz. Ben kendimi hep böyle duydum.” Gittiği her yere ruhunu da götüren bir sanatçı olarak benin iç dünyasını, kendilik değerlerini öne çıkaran, varoluş sancısı çeken bireylerin yaşamlarının farklı görünümlerini belirginleştiren, bireydeki toplumu, toplumdaki bireyi yansıtan bir sanatçı olarak aramızda yaşamaya devam edecek.

Netflix'in Aksiyon Dolu Dizisi, Üçüncü Sezon Çekimlerine İstanbul’da Başlayacak
Müze Gazhane’nin Ekim Ayı Etkinlik Takvimi Dolu Dolu
“Kağıttan Kaptanlar”ın Plakları Tükendi
Boyner Grup’un Ses Getiren 8 Mart Filmlerine Kristal Elma’dan 3 Ödül
İçerik Üreticileri ve Reklamverenler YouTube Festival İstanbul’da Buluştu
Anıl Piyancı ve Anse’den İşbirliği: “Yeniden Başlar”
Moda Sahnesi’nden Yeni Shakespeare Yorumu: “Macbeth”
Pilar Quintana’dan Uçurumlar