Anonim kalmayı tercih ettiğinizi biliyoruz yine de bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
İnsan olmanın sorumluğunu idrak etmeye çalışan, öğrenmeyi ve üretmeyi amaç edinmiş biriyim. Her insanın önce kendine karşı sorumlulukları olduğunu düşündüğüm için hayatımın büyük bir bölümünü kendimi anlamaya, tanımaya ve sınırlarımı görmeye çalışarak geçirdiğimi söyleyebilirim. Ne var ki bunun bir ömür süreceğinin de farkındayım. İnsanın bir şeyler öğrenmeden ve bir şeyler üretmeden yaşayabileceğine, hayatın hakkını verebileceğine ya da yaşadığını hissedebileceğine pek inanmıyorum. İnandığım şekilde, değişime ve dönüşüme açık olarak yaşamaya çalışıyorum.
Sanat yolculuğunuz nasıl başladı? Sizi bu yola çeken ilk şey neydi?
Çok küçük yaşlarda da resim yapar, öykü ve denemeler yazardım. Sanıyorum, duygularını içinde yaşayan bir çocuk olduğum için kendimi bu yollarla ifade ediyordum. Okula başladığımda öğretmenlerimin beğeni ve teşvikleri beni daha çok çalışmam ve yeni şeyler denemem için cesaretlendirdi. Panolar için resimler yapar, okul dergileri ve törenler için metinler yazardım. Kalem, kâğıt ve boya malzemeleri kendimi bildim bileli hayatımda var.
Sizin için sanatın öneminden bahsedebilir misiniz?
Sanat ve edebiyatın insan ruhunu incelttiğini ve hayatı daha yaşanabilir kıldığını düşünüyorum. Sanat, söze dökemediğimiz duyguları ifade etmenin ve dünyayı farklı açılardan görmenin yollarını sunarken edebiyat; düşünce ve hislerimizi daha derinlemesine kavrayabilmemize yardımcı oluyor. İkisi de kendimizi ve dünyayı anlamamız için fırsatlar sunuyor, içsel dünyamızı zenginleştiriyor, ötekinin duygularını hissetmemize olanak sağlıyor ve hayatın karmaşası içinde bize anlam arayışında rehberlik ediyor.
Eserlerinizi yaratırken ilham aldığınız belirli şeyler veya kişiler var mı?
İnsana ve duygularına olan merakım, üretimlerimi hep buradan yola çıkarak oluşturmama sebep oldu. Özellikle ilham aldığım birileri yok, ilham demek de ne kadar doğru bilemiyorum ama gördüğüm, karşılaştığım, konuştuğum her insanın, ruhumda ve zihnimde yer ettiğini söyleyebilirim. İnsanların birbirine fiziksel ve ruhsal benzerlikleri ve aynı zamanda farklılıkları oldum olası ilgimi çekmiştir.
Sanat tarzınızı nasıl tanımlarsınız? Bu tarzı seçmenizin özel bir nedeni var mı?
Bir şeyi tanımlamak, o şeyi dar bir alana sıkıştırmak gibi geliyor bana. O yüzden kendimi de ürettiğim şeyleri de tanımlamayı pek tercih etmiyor, hatta sevmiyorum. Herhangi bir tanımlama yapmadan o alanı esnek bırakmayı tercih ediyorum çünkü değişim ve dönüşüm benim hayatımın olmazsa olmazlarındandır. Bugün böyle bir şey yaparım, yarın başka bir şey yaparım, sonraki gün her şeyi bırakır bambaşka bir şey yaparım. Sanatın bana tanıdığı bu özgürlüğü sonuna kadar hissetmeye çalışıyorum ve bu bana çok iyi geliyor. Ben üretmekten keyif alıyorum, tanımlamayı bu işi bilen insanlara bırakmayı daha doğru buluyorum.
Çalışmalarınızda en çok hangi temalara odaklanıyorsunuz? Neden bu temalar sizin için önemli?
İnsan ve duyguları beni çok etkiliyor. İnsan çok ilgi çekici bir varlık. İçsel ve dışsal çatışmaları, çelişkileri, ruhsal iniş-çıkışlarıyla her insan bambaşka kapılar açıyor bana. Onları gözlemlemek, dinlemek, izlemek ve incelemek hoşuma gidiyor. Tabii bunlar beni her zaman mutlu eden deneyimler değil, çok üzüldüğüm ya da öfkelendiğim zamanlar da oluyor ama bu tarafı da insana dair ve benim için değerli ve önemli.
Bir sanat eseri tamamlandığında ne hissediyorsunuz? Eserin tamamlanma noktasına nasıl karar veriyorsunuz?
Üretim süreci benim için çok sancılı ve inişçıkışlı. İstisnasız her defasında birkaç kez kriz yaşarım. Çizmeden ve yazmadan ne kadar zor yaşayabileceğimi düşünürken, bir anda her şeyi bırakmaya karar veririm. Ortaya çıkan iş istediğim gibi olmadığı için hayıflanır, biraz sonra aynı işi çok beğenip saatlerce başından kalkmayabilirim. Bu krizler eskiden daha sık oluyordu ama artık kendimi tanıdığım için akışa bırakıp her duygumun tadını çıkarmaya bakıyorum. Böyle bir maceradan sonra süreç tamamlandığındaysa ne hissettiğimi kelimelere dökmem çok zor. Dalgalı bir denizde kilometrelerce yüzüp sonunda karaya çıkmayı başaran birinin hissettiği gibi bir şey olsa gerek.
Sanatla ilgili aldığınız en ilginç veya unutulmaz geri bildirim neydi?
‘’Ellerimde İnsan Lekeleri’’ adlı ilk kişisel sergimde insanlardan, yaptığım portrelerin göz ve bakışlarıyla ilgili beni çok mutlu eden yorumlar almıştım. Ziyaretçiler, portrelerdeki bakışlardan çok etkilendiklerini, gözlerin adeta konuştuğunu söylemişlerdi. Amacıma ulaşarak izleyiciye bunu hissettirebilmek çok önemliydi benim için. İkinci kişisel sergim olan ‘’Senden Sonra’’da ise, resimlerimin yanı sıra öykülerimden de bazı pasajlar paylaştık. Sergiye gelenler anı defterine, öykülerimin kendi hayat hikâyelerine aitmiş gibi hissettirdiğine dair yorumlar yazdılar. O yorumlar, her hatırladığımda duygulandırır beni.
Sanatınızla ilgili olarak gelecek projeleriniz veya hedefleriniz nelerdir?
Çok kesin proje ya da hedeflerim yok. Elbette programımda kitap, karma ve kişisel sergiler gibi projeler var ancak benim önceliğim bu keyifli yolculuğun tadını çıkarmak.
Sanat eseriniz bir mekânda sergilendiğinde mekânın eserin algılanışına etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
İnsanların ruhu olduğu gibi mekanların da ruhu olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla evet, resimlerimin sergilendiği mekân benim için önemli. Özellikle kişisel sergilerimde mekânın bana ne hissettirdiği, resimlerimin o mekânda bana ne hissettirdiği ve bunların bir bütünlük duygusu uyandırıp uyandırmadığına dikkat ediyor ve bunlara önem veriyorum.