Ekonomilerin Aşırı Entegrasyonu ve Resesyon İhtimali

24 - 09 - 2024

Enflasyon, her ülkenin gerek vatandaşları gerekse politikacıları için her zaman ana gündem maddelerinden biri olagelmiştir. Enflasyonda arzu edilen seviye her ne ise ülkeler bu seviyeye ulaşmak için kendi ekonomik veya politik çıkarlarını gözeterek çeşitli kararlar alırlar. O ülkelerin halkları da alınan bu kararların kendilerine özgü olduğunu düşünme eğilimi içindedirler. Aslında gerçekten böyle midir? Yani her ülke birbirinden bağımsız ekonomi politikaları yürütebilmekte midir? Türkiye gibi gelişmekte olan bir ekonomi ile diğer gelişmiş ekonomileri enflasyon açısından karşılaştırdığımızda daha farklı bir gerçeklik ortaya çıkmaktadır: Ekonomilerinin sanılandan daha fazla entegre olduğu gerçeği. Pandemi dönemi ile birlikte Türkiye’de şiddetli bir enflasyonist dönem yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Yine bu süreçte ekonomi yönetimi açısından oldukça radikal kararlara imza atıldı. Enflasyon oranı ile TCMB’nin politika faizi arasında pozitif korelasyon olup olmadığı test edildi. Merkez Bankası başkanlarının görev sürelerinin öngörülenden daha kısa olabildiği görüldü. Hiç şüphesiz bu radikal kararlar enflasyonun şiddetinin artmasına sebeplerinden biri olmuştur. Bu bilgiler ışığında Türkiye’nin son beş yıllık enflasyon grafiğini inceleyelim.

2021 yılı ile birlikte yavaş yavaş artmaya başlayan ve sonrasında hız kazanarak 2022 yılında %85,51 seviyesinde zirve yapan bir enflasyon ile karşı karşıyayız. Temmuz 2023’ten sonra enflasyon tekrar yükselmeye başladı ancak 2022 yılındaki zirvesine ulaşmadı. Zaten bu dönemde %8,50 olan TCMB’nin politika faizi %50,00 bandına çekilmeye başlandı. Para politikasında atılan yanlış adımların enflasyonun bu kadar hızlı kontrolden çıkmasına sebep olduğu aşikâr bir olgudur. Biz hâlâ gelişmekte olan bir ülkeyiz ve bu süreci, toyluğumuzdan dolayı belki de iyi yönetememiş olabiliriz. Peki, gelişmiş ekonomiler bu süreci nasıl yönetmiş; gelin bir de onlara bakalım. 

Dünyanın en büyük milli gelirine sahip süper güç olan Amerika Birleşik Devletleri’nin enflasyon karnesine bir göz atalım.  

2021 yılının başında %1,4 civarlarında seyreden enflasyon tıpkı Türkiye’dekine benzer bir yol izlemiş ve 2022 yılı boyunca dik bir tırmanışla %9,1 seviyesinde zirve yapmıştır. Üstelik ABD, Türkiye gibi para politikasında radikal adımlar da atmamıştır. Türkiye gibi gelişmekte olan bir ekonomiyle ABD gibi dünyanın en gelişmiş ekonomisi arasındaki enflasyon patikasının bu kadar benzer olması dikkat çekicidir. 

Bir diğer gelişmiş ekonomi olan Almanya’da da benzer bir şablon görüyoruz. 2021 yılına %1,2’lik bir enflasyonla başlayan Almanya’da 2022 yılının sonlarına doğru enflasyonun %8,8 ile zirve yaptığını görüyoruz. Üstelik Almanya, Türkiye’nin aksine hem cari fazla hem de dış ticaret fazlası veren bir ülke. Yani Almanya’nın döviz açığı bulunmuyor. Ayrıca Avrupa Birliği’nin koruyucu şemsiyesi altında istikrarlı bir kur dengesine sahip. Almanya bu avantajlarına rağmen aynı enflasyon patikasından kaçamamış görünüyor. 

Avrupa Birliği’nin koruyucu şemsiyesi Almanya’yı enflasyona karşı koruyamadığına göre 31 Ocak 2020’de Avrupa Birliği’nden resmen ayrılan ve kendi yolunu çizmeye karar veren İngiltere ne durumda? 

2021 yılına %0,7 gibi aşırı düşük bir enflasyon oranıyla başlayan İngiltere’de 2022 sonunda %11,1 gibi şaşırtıcı derecede yüksek bir zirveye tanık oluyoruz. 

Bu sefer de duruma farklı bir açıdan yaklaşalım. Jeopolitik gelişmelerde uzun süre manşetlerde kalan iki özel ülkeyi inceleyelim. Rusya ve Ukrayna. Bu iki ülke ne büyük bir parasal birliğin parçaları ne de gelişmiş ekonomi kategorisinde yer alıyorlar.

Rusya’nın enflasyonu, 2021 yılında %5,19 gibi düşük bir seviyeden başlıyor ancak önceki grafiklere ihanet etmeyerek 2022 yılını %17,8’lik zirveyle tamamlıyor. Avrupa Birliği ve ABD’nin ağır ekonomik yaptırımları altında kalan Rusya’nın Türkiye’ye nazaran daha düşük enflasyona sahip olması biraz düşündürücüdür.

 

Ülkesi ve ekonomisi savaşla paramparça olmuş Ukrayna’daki enflasyon nasıl bir seyir izlemiş? 

2021’e %6,1 ile başlayan ve 2022’de %26,6 seviyesinde zirve yapan enflasyonist bir tablo karşılıyor bizi yine.         

Artık bu noktada bir “pattern” yani bir örüntü ile karşı karşıya olduğumuzdan emin olabiliriz. Yukarıda bahsi geçen bu ülkelerin, başlarındaki politikacılar kim olursa olsun, savaş veya barış içinde olmalarına bakılmaksızın, enflasyon açısından aynı ortak kaderi paylaşıyorlar. Bu tıpkı kuş sürülerinin havada senkronize bir şekilde yön değiştirmelerine benziyor. Küresel ekonomik trend o dönem ne ise herkes bundan payını alıyor.

Küresel ekonomide şu anda çok önemli bir trend dönüşünün eşiğinde olabiliriz. 1976’dan günümüze kadar, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki resesyonları tahmin etmek için kullanılan bir gösterge var: ABD 10 yıllık (10y) ve 2 yıllık (2y) tahvil getirileri farkı. İşin güzel tarafı bu veriyi ABD Merkez Bankası yani FED yayınlıyor. 

Aşağıdaki grafikte göreceğiniz üzere gri bölgeler ABD’nin resesyona girdiği dönemler.

Ortadaki siyah çizgi ise sıfır çizgisi. Burada dikkatinizi çekmek istediğim husus, ABD 10 yıllık – 2 yıllık getiri farkı sıfırın altına yani negatif bölgeye indikten sonra, tekrar pozitif bölgeye tırmanmasının akabinde ekonomik durgunluk yani resesyon hâsıl oluyor. En son veri Eylül 2024 verisi ve 10y – 2y getiri farkı, negatiften pozitif bölgeye geçmiş bulunmakta. Nasıl ki küresel enflasyonist baskıdan ülkelerin kaçamadığına tanık olduysak, ekonomilerin birbirine bu kadar göbekten bağlı olduğu bir sistemde, dünyanın rezerv para birimine sahip olan ABD’de oluşabilecek bir resesyon ihtimaline karşı tüm ekonomik aktörlerin gözlerini dört açmaları konusundaki tavsiyelerimizi naçizane olarak takdirlerinize sunarız.