Geveze ile radyoculuğun dünü, bugünü ve daha pek çok konu hakkında oldukça samimi bir röportaj gerçekleştirdik. Keyifli okumalar...
Röportaj teklifimizi kırmadığınız için teşekkür ederim, yanıtlarınız dergimize değer katacak. İlk sorumuzla başlayalım öyleyse. Okurlarımızın sizi daha iyi tanıyabilmesi için Geveze kimdir, nerede gözünü dünyaya açmıştır, nasıl bir çocukluk geçirmiştir?
1970 yılında, İstanbul’da doğdum. Turizm İşletmeciliği mezunuyum. Ardından barlarda şarkı söyleyerek para kazanmaya başladım. Aynı dönemde rehberlik yaptım. Ardından şarkı söylerken bir müşterimiz radyo kuracağını söyledi böylece radyoya başladım. Çocukluğum Büyükada’da geçti, güzel bir çocukluk geçirdim.
Radyoculuğa nasıl başladınız ve bu yolculukta en çok neyi öğrendiniz?
Aslında radyo benim çocukluk tutkumdu. Şöyle; küçükken bir radyo yapmıştım herhalde 14 yaşındaydım ve Büyükada’dan yayın yapıyordum ta ki bir şekilde polisler olaya el koyana kadar, o zamanlar TRT dışında yayın yapılması yasaktı. 1993 yılının başından itibaren Genç Radyo’da profesyonel radyoculuk yapmaya başladım. Genç Radyo’nun ardından Klas Fm, Klas Fm’de çalışırken Kiss Fm, yine Klas Fm’de çalışırken Number One Fm, ki aynı grubun radyolarıydı. Number One’da çalışırken Number One TV’de de yayın yaptım. Arada başka TV kanallarında da yayınlar yaptım, Kanal D’de “Sabah Şekerleri” diye bir program yaptım, bir dönem Star’da, NTV’de, Show TV’de devam etti bu yayınlar. Epey uzun süreler televizyon programları yaptıysam da çok başarılı olmadı açıkçası. Ardından radyoda kalmaya karar verdim. Televizyona epey zaman bulaşmadım. Son zamanlarda YouTube projeleri yapıyorum. Yaptığımız projelerden bir tanesi çok beğenildi. Habitat TV kanalında bir belgesel. Komik, eğlenceli bir belgesel çektik.
Sizleri uzun yıllardır dinliyor ve seviyoruz. Bugün gözünü kulağını etrafta olup bitene kapatmamış herkes Geveze kimdir deyince muhakkak bilir. Bunca yıl süren yayınlarınızda dinleyicilerle kurduğunuz samimi bağın sırrı nedir?
Dinleyicilerle kurduğum samimi bağın, ben olmamdan kaynaklandığını düşünüyorum. Yani ben neysem oyum, “mış” gibi davranmıyorum, canım sıkkınken sıkkınım, mutluyken mutluyum; bir fikir paylaşıyorsam, savunduğum, inandığım fikri mümkün olduğunca objektif bir şekilde insanlarla paylaşıyorum ve savunuyorum. Hata yaptığım zaman da hatalıyım diyorum, sanırım onun için bana güveniyorlardır diye ümit ediyorum.
Muhakkak çok enteresan şeyler yaşamışsınızdır mesleğinizi icra ederken. Bizimle unutamadığınız bir canlı yayın anınızı paylaşabilir misiniz?
Power Fm’de yayın yapıyordum yıllar evvel, o zamanlar Taksim Vakkorama’dan yayın yapıyorduk. Ben sabah saat 06.30’da başlıyordum programa, 06.00 gibi de radyoda oluyordum ama o saatte daha bizim güvenlik gelmemiş oluyordu. Ardından programa başladık bir koku geldi burnuma, kafayı sola bir çevirdim bir tane sokakta yaşayan evsiz, burnumun dibine kadar girmiş şey diyor, “Abi bi mazot parası var mı?” Sabah saat 06.30’da, nasıl korktuğumu anlatamam, o olayın hemen üzerine sabah ben gelmeden artık güvenlik binada oldu.
Dinleyicilerinizden gelen en ilginç talep ya da soru neydi?
Ev adresimi soranlar oldu. Çok uzun yıllar boyunca, ne kadar para kazandığımı soranlar oldu. İşin komiği yalnız dinleyiciler değil hepimiz arkadaşımızın, eşimizin, dostumuzun ne kadar para kazandığını merak etmiş oluyoruz ve bu çok ayıp bir şey. Paradan konuşulduğu zaman, parası olmayan insanları rencide edersiniz. O yüzden para, varlık konuşulmaz. Tokluk da konuşulmaz eğer karnınız toksa o da konuşulmaz. Yani varlığınızı ve tokluğunuzu kimseye anlatmayacaksınız. Ayıptır, çünkü o sizin kadar varlıklı ya da tok olmayabilir.
Günümüzde sosyal medya, radyoculuğu nasıl etkiledi sizce?
Sosyal medya da bir mecra. Radyoculuğu etkiledi mi? Faydalı olarak etkiledi, çok kullanıyoruz sosyal mecraları. İnsanların sosyal mecralar üzerinden yaptıkları paylaşımlarını görüyoruz ya da bizim yaptığımız işlerin program bölümlerini sosyal medyada paylaşıyoruz. O da başka bir platform. Otomobil kullanıyorsanız radyo dinliyorsunuzdur, eskiden evlerde de radyo vardı şimdi daha az var ama insanlar artık uygulamalar üzerinden radyoları dinliyorlar. Bizim PowerApp diye bir uygulamamız var. Bana sorarsanız dünyadaki en iyi uygulamalardan bir tanesi. On tane uygulama, tek bir uygulama içinde. Aklınızı alacak bir uygulama. Bilmiyorum daha önce deneyimlediniz mi ama yani bir radyo uygulaması değil baya baya kişisel asistan gibi.
Yayın öncesi bir rutininiz var mı? Varsa, nasıl bir rutin?
Her programdan önce mutlaka iki saatlik bir ders çalışmam var. Ders çalışıyorum. Programda anlatacaklarımı, günceli vs. yakalamaya çalışıyorum.
Kendi hayatınızdan ilham alarak yaptığınız bir yayın konusu var mı?
Kendi hayatım ilham alınacak bir hayat değil basit bir insanım, radyocuyum, biraz müzisyenim. Bu arada şarkı söylerim. Bir müzik grubum var artık iki müzik grubum oldu. Pozitif Life diye bir grupla İzmir’de performans yapmaya başladım. Fazla Mesai diye 15 senedir performans yaptığım başka bir grubum da var İstanbul’da. Dolayısıyla standart çalışan biriyim.
Yayın sırasında kullandığınız en favori teknik veya araç nedir?
Mikser kullanıyorum.
Dinleyici kitlenizi tanımlarken en çok hangi özelliklerini vurgularsınız?
Dinleyicilerimin bir özelliği yok, onlar da bizim gibi her çeşit insan. İyi insan da var kötü insan da var. Kimseye dinlemeyin diyemeyiz ki.
Farklı alanlarda da faaliyetleriniz olduğunu biliyorum, kitaplar yazdınız, bir müzik grubunuz var ve bir de mutluluk akademisi adında bir proje var, bize biraz bunlardan da bahseder misiniz?
Mutluluk akademisi benim son zamanlarda en çok önemsediğim ve önem verdiğim projelerden bir tanesi. Dünyada mutluluk konusunda çok fazla bir anlatı yok. Mutlu olmak aslında o kadar zor bir şey değil. Matematiği ve kimyası var, insanlara bunu anlatmaya çalışıyorum, yalnız insanlara değil kendime de bunu anlatmaya çalışıyorum, mutsuz biri miyim? Hayır, mutlu biriyim ama daha yaygın mutlu olabilmek mümkün ve basit.
Radyoculuk kariyerinizde rol model aldığınız isimler kimlerdir?
Orhan Boran, Cenk Koray, Erkan Yolaç, Cem Ceminay. Onlardan öğrendim desem çok da yanlış olmaz. Ben çok radyo dinledim; Fransız radyolarını dinledim, İngiliz radyocuları dinledim, çok radyo dinledim, çok program dinledim insanlar ne yapıyor diye.
Canlı yayında söylenmiş yanlış bir şeyi düzeltmenin en eğlenceli yolu nedir?
Yanlış bir şeyi düzeltmenin en eğlenceli yolu özür dilemek, hepimiz hata yapabiliriz. Çok oluyor programda, hatta çok yakın zamanda Harezmi’yle alakalı bir şey anlatıyordum; ben Harezmi’nin Kuzey Afrika’dan geldiğini söylemiştim oysaki Türk coğrafyasından geliyormuş. Yanlış biliyordum, bunu anlattım yayında. “Türk coğrafyasından geliyormuş, Orta Asya’dan gelen birisiymiş.” dedim ve akabinde özür diledim, bunu bana hatırlatan dinleyicime de hemen teşekkür ettim.
Sesinizi ve tarzınızı geliştirmek için hangi yöntemleri kullandınız, neler yaptınız?
Çalıştım yani iş yaptım, odun da olsanız bir şeyler öğreniyorsunuz. Benim bir de 34 sene oldu bu sene. 34 yıldır odun kırıyorsanız odun kırmanın inceliklerini öğrenirsiniz.
Radyoculuğun en zor yanı nedir ve bu zorluklarla nasıl başa çıkıyorsunuz?
Radyoculuğun en zor yanı her gün anlatacak bir şey bulmak. Her gün anlatacağınız şey komik olacak, eğlenceli olacak, kısa olacak, 3 dakika içinde anlatacaksınız. Ertesi gün yeni bir şey bulacaksınız, konu başlığı demiyorum, ben her programda 14 kere konuşuyorum. 14 kere mikrofonu açıyorum. 14’ünün de eğlenceli olması lazım. Eğlenceli değilse de eğlenceli gibi olması lazım.
Dinleyicilerinizi güldüren en komik anınız nedir?
Bir kere stüdyoda çok gülüyorduk Koray ve Sinan’la, o zamanlar Süper Fm’de yayın yapıyorduk. “Düz Ovalarım” diye bir şiir okumaya başladı Koray ve o şiiri 3-4 programda okuyabildi. Çok komik bir şiirdi. Şiiri ilk üç programda bitiremedi. Dördüncü programda artık hafta bitiyordu, yapacak bir şeyimiz kalmadı yani hafta sonu girecekti anlatamayacaktık ya da okuyamayacaktık şiiri. Çok güldük; ben yere düştüm, gerçek anlamda yere düştüm, sandalyeden yere düştüm gülmekten.
Radyoculuk kariyeriniz boyunca sizi çok etkileyen bir dinleyici hikâyesi var mı?
Ben her programın sonunda hayata dair bir hikâye anlatıyorum. Veda hikâyesi. Bir dinleyicimle bir gün imza gününde karşılaşmıştık, dinleyicim bir hikâye anlattı, içim parçalandı. Ondan sonra da hayata bakış açım değişti. Kötü bir dönem geçirmiş ve hayatına son vermeye karar vermiş, hayatına son verebilmek ve cesaretini toplayabilmek için Müslüm Gürses kaseti varmış, onu takmış, meğerse birkaç ay önce kasetin içine benim bir hikâyemi kaydetmiş. O hikâye de hayatın adil değil ama yine de güzel olduğuna dair bir hikâye. Ve sonra yapacağı şeyi yapmaktan vazgeçmiş. Karşımda dikildi ve “İyi ki yapmamışım, hayatı çok seviyorum.” dedi. O an çok endişelendim; ağzımdan çıkan her kelimenin ne kadar değerli, ne kadar önemli, ne kadar hayatı etkileyebilecek bir noktada olduğunu fark ettim. Korktum açıkçası, ondan sonra da anlatacağım şeylere oldukça dikkat ettim.
Son olarak okurlarımız için bir kitap önermenizi istesek bu ne olurdu?
Tercihinizin sebebini de paylaşırsanız çok mutlu oluruz doğrusu. Kitap olarak mutlaka “Martı”yı tavsiye edebilirim. Çok güzel bir kitaptır şiddetle tavsiye ediyorum. Aslında ders niteliğinde yüzlerce film var. Ama Martı bütün zevklere hitap eden çok güzel bir kitaptır.